RADYOOVACİK
  Sivas Ve Gazi OLaylari
 

Sivas Olayı daha doğrusu katliamı (2 Temmuz 1993), Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçen olaylardandır. Ayrıca bu olay Türkiye’nin ne hale geldiğini sergilemesi bakımından da dikkat çekicidir. Olay Cumhuriyet Gazetesi’nde “Şeriatçılar Ayaklandı” manşeti altında şöyle yeraldı:” Olaylar Aziz Nesin’in Sivas Valiliğinin desteğinde yapılan Pir Sultan Abdal Şenliği’ndeki konuşmasına aşırı dinci kesimlerin gösterdiği tepkiyle başladı. Kitaplarını imzalarken tartaklanan Nesin, çevresindekilerce kurtarıldı. Pir Sultan ve Atatürk heykellerine saldıran göstericiler valilik, kültür merkezi ve şenliğe katılanların sığındığı Madımak otelini kuşattı. Kentteki 400 polis yetersiz kaldı. Kentte 2 gün sokağa çıkma yasağı ilan edildi… Sayıları yaklaşık 10 bine ulaşan göstericiler, kentteki birçok bina ve aracı tahrip etti. Valinin su sıkarak kalabalığı dağıtma isteğine RP’li belediye başkanı karşı çıktı. Otel çevresindeki kuşatmayı daraltan göstericiler önce oteli taşladı. Otel lobisine giren 50-60 gösterici etrafı ateşe verdi. Yazarları linç etmek için yukarı çıkmaya çalışanları polis güçlükle engelledi. Olay yerine güçlükle ulaşan güvenlik güçleri havaya ateş açarak kalabalığı dağıttı…Sivas’taki kanlı olaylar kentteki yerel gerici basının Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne karşı tavır almasıyla başladı. “

Sivas’ta devletin güvenlik güçlerinin gözleri önünde gerçekleştirilen 37 canın hunharca öldürülmesiyle sonuçlanan bu kanlı olay aslında ne Aziz Nesin, ne de Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” kitabıyla ilgilidir. Bu olayı bu gibi yapay nedenlere bağlayanlar, olayın gerçek nedenlerini gizlemeye çalışmaktadırlar.

Sivas’ta yüzyıllar önce deyişlerinden başka silahı olmayan büyük Ozan Pir Sultan Abdal’ı asanlar da, 37 masum canımızı katledenler de aynı gerici ortaçağ zihniyetininin temsilcileridir. Modern, laik bir Türkiye’yi istemeyen ve cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan din ticaretiyle beslenen bu zihniyet, kendi düşüncelerinin dışında hiçbir düşünceye yaşama hakkı tanımak istememektedirler. Gerici zihniyet bu olay sonrasında birlik ve beraberlik edebiyatına yönelmiştir. Oysa yüzyıllardır yaşanan olaylar ortaya koymuştur ki, birlik ve beraberliği bozan da istemeyen de kendileridir.

Tabiki olayın baş sorumluları iktidarı ellerinde tutanlardır. Ancak onlar kendilerini kurtarmak için vali ve emniyet müdürünü görevden alarak durumu kurtarmaya çalışıyorlar. İktidarda bulunanlar olaylarda yurttaşlarını koruyamadıkları için siyaseten sorumludurlar. Ancak ne acıdır ki demokrasi geleneğinin hala sakat olduğu ülkemizde siyasi ahlak kavramı henüz gelişmemiştir. Siyasal ahlak yoksunluğu birçok olayda ortaya çıkmaktadır. Siyaseten sorumlu idarecilerimizin ve devletin halkın gözünde zedelenen güveni onarabilmelerinin bir tek yolu vardır. O da 37 masumun yaşamını yitirdiği bu olayın suçlularını bularak hakettikleri cezaları vermek. Devlet halkının huzurunu, güvenliğini ve refahını sağlamakla yükümlüdür. Sivas olayı gözönüne alındığında devletin yükümlülüklerini yerine getirmediği görülmektedir.

7 Eylül 1994 geceyarısı Karacaahmet Cemevi inşaatının Refah Partili İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkılması olayı da 1980 sonrasına damgasını vuran olaylardandır. Bu olay bir anda ülke gündemini işgal etti. Daha önce Alevilerin haklı taleplerine kulaklarını tıkayan ve milyonlarca Alevinin inanç ve kültürlerini yok sayan medya ve siyasiler ikiyüzlü bir şekilde Karacaahmet Dergahına akın ettiler. Halkın sahip çıkması sonucunda Belediye geri adım atmak zorunda kaldı. Cemevi inşaatına devam edildi ve bugün Alevilerin önemli merkezlerinden biri olarak faaliyet gösteriyor.

Gazi Mahallesi’nde Mart 1995’te yaşanan olaylarda Türkiye tarihinin utanç verici sayfalarından birini oluşturmaktadır. Gazi Olayları ülkemizin hem etnik, hem de mezhep alanlarında çok hassas bir durumda olduğunu bir kez daha gösterdi. Olaylar 12 Mart gecesi Gazi mahallesinde kahvelerin taranması üzerine başladı. Bunun üzerine İstanbul’un çeşitli bölgelerinden akın akın Gazi mahallesine gelen kitleler olayı protesto etmek istiyorlardı. Ancak bu olaylar sırasında güvenlik güçlerinin kontrolü kaybetmeleri sonucunda ve olayların Ümraniye Mustafa Kemal mahallesine de yayılması sonucunda 20’den fazla yurttaşımız yaşamını yitirdi.

Tüm bu olaylardan devletin daha önce birçok kez olduğu gibi son olaylarda da yetersiz kaldığı ve halk nezdinde güven erozyonuna uğradığı görülmektedir. Devlet bu güvensizliği gidermek için öncelikle bu olayın sorumlularını, yani 12 Mart gecesi kahveleri tarayanları bulmak, yargılamak ve cezalandırmak zorundadır. Yine devlet Gazi Mahallesi ve Ümraniye’deki olaylarda kurşunlarla öldürülen yurttaşlarımızın kimlerce, sivil ya da polis öldürüldüğünü de bir an önce bulmak ve adalete teslim etmekle yükümlüdür. Olaydan bu yana iki yıl geçmesine rağmen bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır. Ayrıca bu olaylar Türkiye’nin uluslararası alandaki imajını da oldukça olumsuz yönde etkilemiştir.

Sözedilmesi gereken bir diğer olay da “Kızılbaş” adı üzerine yaşanan tartışmalardır. Bilindiği üzere tarihsel olarak Alevilerin bir diğer adı da “kızılbaş”tır. Osmanlı iktidarı ve bazı sünni gruplarca Kızılbaş adına yönelik insanlıkdışı propagandalar yürütülmüştür.Utanç vericidir ki bu durum zaman zaman gündeme gelebilmektedir. Bugün olmuş Türkiye’de satılan kimi sözlüklerde kızılbaş sözcüğü küçümseyici anlamlarda kullanılmaktadır. Ancak sevindirici olarak kamuoyunun uyanık tavrı ve aydın sünnilerin de katkısıyla bu çağdışı zihniyet gereken yanıtı almaktadır.

Yüzyıllara yayılan bir süreç sonucunda günümüze ulaşan Alevilik İnanç ve Kültürünün tarihsel yönünü anahatlarıyla sergilemeye çalıştık. Şüphesiz çok kapsamlı olan bu konular burada en özet haliyle sunulmaya çalışılmıştır. Daha fazla bilgi için ise yararlanılabilecek bir biyografide sunulmustur...

 
        

 

 

 

myspace graphics

**** Ad: Yaoti ***




 
   
 
***

 

****
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol