RADYOOVACİK
  71 YİL SONRA 38 DE YAZİLMİS MEKTUP İLK DEFA YAYİNLİYORUZ
 






71 Yıl Sonra Dersim Sürgünleri

Hüseyin Aygün / Dersim Newse TSKLER RADYOOVACİK

Belgelerin gün yüzüne çıkmasını isteyen kişiler, Dersim halkına yapılanları insanlık vicdanında tartmışlar; açıkça reddetmişler ve belki de bir daha hiç kimsenin böyle olaylar yaşamaması için günümüz kuşaklarının haberdar olmasını arzulamışlardır.

Sürgün etnik temizliğin öteki adıdır. Kitabı okuduğunuz zaman göreceksiniz!

Tarih, sürgünlerin hikâyeleriyle doludur. Günümüzde herhangi bir sürgün olayı rahatça medya gündemine gelebilirken, eskilerde ("karanlık çağlar") insanlar sesiz-sedasız kafileler halinde sürgün edilirdi. 1938 yılında Tunceli'de (Dersim) olan budur.

Sirkeci İskân Misafirhanesindeki İsmail Oğlu Şükrü

Ekte sunduğum mektup bir Dersim sürgününe aittir. 4 Ekim 1938 günü yazılmıştır. "İstanbul Vilayet Yüksek Makamı"na Sirkeci İskân Misafirhanesinde kalmakta iken dilekçe veren İsmail oğlu Şükrü, 4 ay evvel askerlikten terhis edilerek geldiğini, Pülümer Göneli köyüne gittiği zaman ailesinin sürgüne gönderildiğini öğrendiğini, Divriği İskân dairesine müracaat ettiğini, Erzincan'a sorduklarını, sonunda Tekirdağ kafilesiyle kaldığı yere geldiğini, Tekirdağ'da imkânı hayat bulamayarak ve fakir haliyle aile yuvasına hasret kalarak mahvolacağından kardeşinin bulunduğu yere gönderilmesini "derin saygı ile yalvararak dilediğini" bildirmiştir.

Bu mektup paha biçilmez değerdedir. "İsmail oğlu Şükrü" askerdir. Vatani vazifesini yapıp köyüne döndüğü an sürgüne yollanmıştır. Asker oluşu onu kurtaramamıştır. Sürgünde öz kardeşinden ayrı yere yollanmıştır. 1938 Dersim sürgünleri, aile olarak dahi parçalanmış ve birbirlerinden tecrit edilmiştir.

Asimilasyon ve kültürel türdeşleşme amaçlanmıştır. "Kardeşi-kardeşten ayırmak" başka türlü izah edilemez. Yani ölçüsüz bir sürgün işlemi ve açık bir asimilasyon planı. Dersim'de 1938 yılında yaşananların net bir özeti işte budur.

Dersim 1938 Tabusu

Başta askeri paşalar olmak üzere araştırmacılar, misyonerler, istihbarat görevlileri, tarih boyunca Dersim bölgesine ilgi duymuşlardır. Bu ilgi, "rapor", "akademik tez", "seyahat notları", "anılar" gibi somut ürünlere dönüşmüş ve genellikle resmi devlet politikalarına hizmet etmiştir.

Bu alandaki ürünler sadece "resmi" çalışmalardan ibaret değildir. Konuya objektif ve bilimsel bir bakışla yaklaşan araştırmacılar da özellikle son yıllarda yoğun bir faaliyet yürütmektedir. Son yirmi beş yılda, Dersim'in gerçek kimliğine, tarihine ve geleneklerine uygun çalışmalar yapılmaktadır.

Ancak Dersim ile ilgili çalışmalar hâlâ çok zayıftır. 1938 i "soykırım" olarak niteleyen Dersimlilerin, bu büyük trajediyi belgeleme, arşiv oluşturma, tanıkları kaydetme, öyküleri derleme, kişi ve yer fotoğraflarını saklama vb. konularında ciddi bir iş başardıklarını söyleyemeyiz.

Kuşkusuz ki bunun başlıca nedeni uzun yıllar -ve hâlâ- devam eden resmi yasaklar ortamı ve devletin politikalarıdır. Dersim 1938 katliamına ilişkin resmi arşivler hâlâ kapalıdır. 38 katliamını gizleyen devlet kurumları, bu askeri tenkil harekâtını -hâlâ ve inatla- açıkça çarpıtarak "ayaklanma" olarak göstermeye devam edebilmektedir.

"Dersim 1938 ve Zorunlu İskân"

Bu ayın sonunda yayınlanacak olan "Dersim 1938 ve Zorunlu İskân" adlı kitabımda, 71 yıl sonra elde ettiğimiz 1938 Dersim sürgünlerinin resmi belgelerini yayınlayacağız. Ekte verdiğim mektup da kitapta yer alıyor. Dipnot Yayınevi nden çıkacak olan kitaba ODTÜ'den Doç. Dr. Mesut Yeğen editörlük yapma nezaketini gösterdi.

Kitapta yer alan yüzlerce belge, ağırlıkla İskân Müdürü Dr. Reşad Tanyeri'nin resmi talimatları, sürgün listeleri, telgraflar, sürgün mektupları, hastalık ihbarnameleri, güvenlik, sağlık, nüfus, ölüm, ulaşım konularında gerçekleşmiş resmi yazışmalardan ibarettir.

Kitapta sunduğumuz belgelere göre 1938 yılında Dersim halkından "batı illerine" en az 7 bin, en çok 12 bin kişi sürülmüştür. Belgelerden, "Dersim 1938 Zorunlu İskân Kararı"nın hiç bir ölçü tanınmadan, kadınlara, hastalara, emzikteki bebeklere, askerlere, "eşkıyayla çatışmış kişilere", yaşlı ve sakat insanlara dahi uygulandığı anlaşılacaktır.

Belgeler önce tasnif edilmiştir. Birbiriyle bağlantılı olanları tek belge olarak sınıflamak, Arapça yazılmış olanları ayırmak, sürgünlerin kaleminden çıkanları ayrı incelemek, sağlık, ulaşım, emniyet, ölüm vb. konulardaki belgeleri temalarına göre tasniflemek, isim listeleri ve cetvellerini birbiriyle kıyaslayarak toplamak gerekmiştir. Tüm belgeler bir defterde not alınarak kaydedilmiştir. Belgeler, Yaz-Sonbahar-Kış 1938 tarihlerini kapsamaktadır.

(*)Kitabın yazarı, iki dilde Kırmancki  ve Türkçe- makaleler yazmaktadır. 12 yıldır Dersim bölgesindeki yaygın hak ihlâllerini araştırmaktadır. 15 Kasım 1937 de Elazığ Buğday Meydanı'nda idam edilen Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerini ortaya çıkarmak için, -Seyit Rıza nın çocukları adına- hukuki girişimlerde bulunmuştur.

Dersim 1938 hadisesinin aydınlanması için Türkiye'de ve Avrupa'da hukuki ve vicdani temelde bireysel çabalar harcamaktadır. Bu nedenlerle yayınlanacak kitabında bulunan belgeler, -belki de zahmet ve emeklerin bir "ödülü" olarak- kendisine "emanet" edilmiştir. (*)

Belgelerin gün yüzüne çıkmasını isteyen kişiler, Dersim halkına yapılanları insanlık vicdanında tartmışlar; açıkça reddetmişler ve belki de bir daha hiç kimsenin böyle olaylar yaşamaması için günümüz kuşaklarının haberdar olmasını arzulamışlardır.

Sürgün etnik temizliğin öteki adıdır. Kitabı okuduğunuz zaman göreceksiniz!

İsmail Oğlu Şükrü'nün sürgün edilmesine karşı 1938 yılında kaleme aldığı dilekçe:

Not: Bu mektubu bize ulaştıran Av. Sn Hüseyin Aygün'e sonsuz teşekkürler...

KİTAP İLE İLGİLİ  ELEŞTİRİLER

Hüseyin Aygün'ün yeni çıkacak olan "Dersim 1938 ve Zorunlu Göç İskanı"  isimli kitabın tanıtım yazısı ile ilgili  Prof. Dr Baskın  Oran ve Tarihçi Prof. Ayşe Hür'de düşüncelerini yazdılar.

Sevgili kardeşim,

Çok teşekkür ederim. Şimdiden tebrikler.

Yalnız, ciddi bir araştırma mahsulü olduğu anlaşılan bu kitabı tanıtırken "Sürgün, jenosidin öteki adıdır" diyorsun. Bu çok problemli bir cümle çünkü jenosit çok problemli bir terim. Üstelik, jenosit sadece 48 BM Sözleşmesinde tanımlanmıştır ve bu tanıma kültürel boyut (darmadağan ederek
kimliğe müdahale, vs.) dahil değildir. Sürgün olsa olsa etnik temizlik kavramına girer ama asla jenosite girmez. Böyle şeyler korkarım ki kitabı ucuzlatabilir ve bir propaganda malzemesi olarak algılanmasına yol açabilir.

Selam ve sevgilerimle,

 Prof. Baskın Oran
 
10 Nisan 2009





Hüseyin Bey,

Gönderdiğiniz bilgi için çok teşekkürler. Kitabinizi dört gözle bekliyorum. Çok ilginç bilgi ve belgeler bulduğunuz anlaşılıyor. 
Kitabınızdan yararlanarak bir yazı hazırlarım belki.
 
 
Selamlar,
 
Prof. Ayşe Hür – Boğaziçi Üniversitesi.
10 Nisan 2009.

 



 
        

 

 

 

myspace graphics

**** Ad: Yaoti ***




 
   
 
***

 

****
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol