RADYOOVACİK
  DERSİM SU KANİ YİKARMİ
 

Onlar günesten ates yontarlardi 


    "Seyit Rizayi Meydana cikardik. Hava soguktu ve etrafta kimseler yoktu Ama Seyit Riza Meydan insan doluymus gibi, sessizlige ve bosluga hitabetti.Evladi Kervelayme, Be gunayime, Ayvo Zulumo, Cinayeto.Evlad-i Kerbelayiz, gunahsiziz, ayiptir, zulumdur, cinayettir.)dedi.Benim tuylerim diken diken oldu. Bu yasli adam rap - rap yurudu.Cingeneyi itti.Ipi boynuna gecirdi. Sandalyeye ayagiyla tekme vurdu. Infazi yapti." ihsan sabri caglayangil anilari) 

Su kanı yıkar mı?
AYAK İZLERİ / Adnan Özyalçıner
Eylül ortasında, gölgelerin uzamaya başladığı bir ikindi saatinde Sennur’la birlikte İstanbul Otogarı’ndan Elazığ’a doğru yola çıktık. Orada İzmir’den gelecek olan Mazlum Sarısaltık’la buluşacak, Dersim’i dolaşıp canlı tarih olmuş kişilerden Dersim olayları hakkında bilgi toplayacaktık.
Geceyi, şoförün uyumamak için çalıp durduğu birbirinin kopyası arabesk müziğin eşliğinde, yarı uyur, yarı uyanık geçirdik. Elazığ’a vardığımızda sabah olmuş, güneş yükselmişti. Otobüsten indiğimizde sıcak çoktan bastırmıştı. Mazlum ortalıkta yoktu. Yazıhaneden İzmir arabasının yarım saate kadar geleceğini söylediler. Bizi karşılayan EMEP İl Başkanı Cemal Zülfikar, arkadaşının arabasıyla alıp çarşı içindeki avukatlık bürosuna götürdü. Bir süre sonra da Mazlum’u getirdi.
İşe, Mazlum’un da memleketi olan Hozat’tan başlanacaktı. Mazlum gelir gelmez Hozat için biletler ayırtıldı. Akşama kalmamak gerekiyordu. Ne de olsa yasaklı bölgeydi. Aramalar falan yüzünden belki de.
Bizi, Elazığ’dan Hozat’a götürecek otobüsün, daha doğrusu midibüs dedikleri orta boy otobüsün yazıhanesi çarşı içindeydi. Öğle üzeri oraya gittik. İçerisi kalabalıktı. Yolcular bekleşiyordu. Ama otobüs yoktu. Biletlerimizi gösterdik. Bir adam, biletleri elimizden koparırcasına aldı. Öteki yolculardan da bir bir topladı. Mazlum adamı tanıdı. Selamlaşıp konuştular. Adam otobüsün şoförü Veysel’miş. O sırada Veysel bir el işaretiyle yazıhanedeki yolcuları dışarı çıkardı. O önde, yolcular arkada uzun cadde boyunca yürümeye başladık. Bizim ellerimizde bavullar var. Mazlum’un elinde hem çanta, hem baston. Ağır aksak giderken Cemal’le arkadaşı koşup geldi. Bavullarımı aldı. Biraz rahatladık. Ben, bu yolculuktan bir şey anlamamıştım. Mazlum’a baktım, o da şaşkındı. Cemal, Veysel’in arabasını ara sokaklardan birine park ettiğini söyledi. Arkadaşı gülerek bavulları da bizi de özel otomobiline bindirdi. Birkaç ara sokağa girip çıktıktan sonra otobüsü bulduk. Boştu. Öteki yolcular, neden sonra sokağın başında göründüler. Hep birlikte arabaya doluştuk. Şimdi de şoför yoktu. Soluk soluğa geldiğinde arkasında birkaç yolcu daha getirmişti. Otobüs boş gitmesin diye. Bu yüzden 14.00 yerine, 14.15’te hareket edebildik.
Geciktiğimizden hemen ana yola çıkacağımızı sanıyordum. Öyle olmadı. Yolculardan biri, nasılsa otobüsü evin önünden geçiririm diyerek ya da her zaman tekrarlanan uzun yürüyüşü bildiğinden, bavulunu, ağırlık yapmaması için yanına almamış. Adamın ara sokaklardan birinde bulunan evinin önünde durup bavuluyla yeniden otobüse binmesiden sonra geçekten yola koyulabildik. Veysel, bunlara alışık olmalıydı. Gülerek bize dönüp, özür dilercesine:
- İnsanlık hali, eşyasını unutmuş zavallı, diyordu.
Ana yola çıkınca Veysel’in kentteki ağırkanlılığı kalmadı. Arabayı hızla sürüyordu artık. Harput tepelerinin yamaçlarını dolanarak bizi Pertek’e ulaştıracak feribota tam saatinde yetiştirdi. Yol buraya kadar 18 kilometreydi.
Keban Baraj gölünün suyu yaz dolayısıyla epey çekilmiş. Yer yer küçük adacıklar belirmiş gölün üstünde. İki kıyı arasında saat başlarında karşılıklı olarak mavna bozması iki küçük feribot çalışıyor. Her saat başı iki yandan da küçüklü büyüklü taşıtlarla tıka basa doluyor. İki kıyı arası 15 dakika. Feribotta arabalardan inilerek güverteye çıkılıyor. Çay içilerek kayalık dağlar arasındaki gölün manzarası izleniyor.
Bu yolculukta Mazlum, Sennur, ben ve Özkan birlikteyiz. Özkan fotoğrafçımız. Bizim de küçük bir makinamız var. Arada bir deklanşöre basıyoruz.
Elazığ kıyılarından Pertek kıyısına geçtiğimizde buradan Hozat’a 44 kilometre yolumuz olduğunu söylediler. Hozat’a Elazığ’dan kara yoluyla da gidilebiliyor. Ama uzak kalıyormuş. Tuncelililer de Elazığ’a dümdüz kara yolları olduğu halde bu yolu seçiyor. Daha kısa olduğundan. Bu yüzden Pertek yoluna Dersim’in kapısı diye bakılabilir. Zaten buranın bir kapı olduğu, Pertek çıkışında, karakol haline getirilen Sümerbank İplik Fabrikası’nın önündeki askerlerin yolu kesmelerinden anlaşıldı. Kimlikler toplanıp, bilgisayardan geçirildi. Yolu kesen askerlerin tetikte olduğu iki zırhlı aracın arkasından ağırdan alarak geçti şoförümüz Veysel. Çemişgezek, Hozat yolunu gösteren tabelalara gelince hızlandı.
Çok bakımlı olmayan yol, kelleşmiş tepelerin arasından geçiyor. Her tepe toprağındaki madenin rengini almış. Hiçbirinin yeşilliği kalmamış. Madenler mi yemiş yeşili. Yoksa Dersim ayaklanmalarından beri yakıla yakıla böyle mi kalmış, bilmem. Gene de renkli, renkli kayalarla çıplak tepeler göze hoş görünüyor. Tepelerin arkasından bir düzlüğe ulaştığımızda daha ilginç bir görünümle karşılaştık. Yolun bir yanındaki tarlanın toprağı kapkara, öte yanındaki tarlanınkiyse kızıl kahverenginde. Demek birinin toprağı demir, ötekininki bakır karışımı.
18. kilometredeki Çemişgezek yol ayrımında durduk. Çantasını evinden aldığımız adam burada indi. O Çemişgezek yolundaki görünmeyen bir köye doğru ilerlerken Veysel arabayı gazladı. Aksi yönlerde birbirimizi çabucak yitirdik. Veysel, yol boyunca pencereler açık olmasına karşılık, kapıları da açarak içerisini serinletmeye çalıştı. Bu kez de tozdan öksürmeye başladık. Yolda köy yollarını görüyoruz. Köylerse görünmüyor. Aguşan Köyü’nün yolunu gösteriyor Mazlum. Köy yok ama. Adından eski bir Ermeni köyü olduğunu düşünüyorum. Buradaki köylerin çoğu Ermenilerden kalmış zaten. Issızlığın ortasında görünmeyen bir köy daha gösterdi. İnciağa (Altınçevre). Buranın ilk ve tek korucu köyü olduğunu küçümser bir tavırla belirtti. Bütün o acılara, kıyımlara, yoksulluğa göğüs geren Hozat’ı, Hozatlıları övermiş gibi. Haksızlıklar karşısında baş eğmemişti. Şimdi de eğmiyordu.
Kayışoğlu yarması, Hozat’ın hemen girişinde. Derin, sarp kayalıkların oluşturduğu bir uçurum. Bir günah çukuru olan bu uçuruma bakıyorum. Sık ve koyu yeşilliğin ortasından akan gümüş rengi incecik suyuyla bir cennet vadisine bakar gibiyim. Görkemli güzelliğiyle insanın başını döndürüp heyecanlandırıyor. Gelmeden önce Dersim’deki 1938 kıyımı konusunda okuduğum bir kitapta yazılanları düşünüyorum:
“Dersim’deki hemen her köyde yapılan arama taramalardan bir kısmı canlarını kurtarırlar. Ele geçenler katledilir. Toplananların uçurumlardan atılarak, üzerlerine benzin dökülerek, süngülenerek katledilmeleri hep ordunun manevraları adı altında yapılır.” (1)
Bu uçurum oydu işte. İnsanlar, buradan aşağı diri diri atılmışlardı. Kadın, erkek, çoluk çocuk demeden. Kimbilir belki de uçurumun cennetsi güzelliğini seyrettirmek için getiriyorlardı buraya. Tam seyre dalmışlarken bir süngü hücumuyla aşağı atıyorlardı. Sivri kayalarda gövdeleri parçalanarak aşağı düşenleri görür gibi oluyorum. Cennet vadisi kanlanarak bir cehennem çukuruna dönüşüyor.
Kimse kaçamamış ölümden. Okuduğum kitaptaki bir tanık öyle söylüyor.
“Asker geldiğinde biz ormana kaçardık. Mağaralara sığınırdık. Bizim aşiret savaşmadığından bizlere pek fazla dokunmadılar. Ağaları öldürdüler. Tabii ki bizim köylerden öldürdükleri oldu, kendilerine karşı savaşılmadığı halde. Haydaran, Demenan, Abbas uşağını tarı duman ettiler. ‘Canlarını kurtarmak isteyenler bize altın getirsinler’ demişler. Altın para vs. aldıktan sonra da öldürmüşler.” (2)
Ağlamaklı oluyorum. Hozat’ın girişindeki karakola kadar sesim çıkmıyor. Kimlikler toplanıyor gene. Polis, Veysel’den sabahleyin Elazığ’a götürdüğü genci soruşturuyor. Algılamadan bakıyorum onlara. Karakolun bulunduğu tepenin altından Geyiksu akıyor. “Su kanı yıkar mı?” diye soruyorum kendi kendime.
Hozat’ın içine girdiğimizde gün akşama dönüyordu. Gölgeler koyulmuş, ortalığa bir sessizlik çökmüştü. Ana caddenin ortasına iri bir köpek boylu boyunca yatarak yolu kapatmış. Veysel’in üst üste çaldığı korna çarşının sessizliğini bozmakla kaldı. Köpek yerinden bile kıpırdamadı. Hayvanı ezmemek için durduk. Veysel inip zorla yerinden kaldırdı. Öyle geçebildik.
Arabadan inince Mazlum bizi Envercan Ceylan’ın terzi dükkânına götürdü. Terzi dükkânı sözün gelişi. Ortada kumaş mumaş yok. Askılara bir iki ceketle pantolon asılmış. Ütü masasıyla dikiş makinası boş duruyor. Envercan kumaş raflarını çoğu ambalajlı cam eşyayla doldurmuş. Birkaç tane de kutularından çıkarılmamış elektrikli ızgara var. Terziliğini sökük dikmekle idare ediyor. Raflara sıralanan eşyalar satılık değilmiş. Dükkân boş kalmasın diye konmuş. Sennur kulağıma eğilip: “Allah bilir düğüne gelen armağanlardır bunlar” diye kikirdiyor. İçim Hozat için, Hozatlılar için bir kez daha cız ediyor. Sennur’un söylediğine gülemiyorum.
Envercan, 26 Eylül 1981’de öldürülen öğretmen Zeynel Abidin Ceylan’ın kardeşi. Zeynel Abidin, Mazlum’un da Gazi Eğitim’den arkadaşı olurmuş. Çaylarımızı içerken Dersim’in dünü, bugünü üzerine konuşuyoruz. Yarın, öbür gün daha birçok şey görüp öğreneceğiz. Suyun kanı yıkamadığı anlaşılıyor.

1. Belge ve Tanıklıklarıyla Dersim Direnişleri, M. Kalman, Nujen Yayıncılık, 1995, İstanbul, s. 380
2. age, s. 383 






DERSİM 38`DEN DOLAYI TC DEVLETİNDEN DAVACIYIZ
Türk milliyetçileri yukarıdan aşağıya bir Türk ulusu yaratmak için Osmanlı imparatorluğunun Türk ve Müslüman olmayan halklarına karşı kanlı bir kampanya yürüttüler.
İşbaşındaki İttihatçı hükümet Ermenileri ortadan kaldırmak için Birinci Dünya Savaşı’nı bir fırsat ve bahane olarak kullandı. Bu sırada yüzbinlerce Ermeni, Rum ve Süryani katledildi, yüzbinlercesi de sürgün.
Birinci Savaş sonrasında Osmanlı devletinin çöküşünden doğan boşluğu Türk milliyetçilerinin bir diğer kanadı olan Kemalistler doldurdu. TC devletini onlar kurdu.
1937-38 yıllarında, yani dünyanın dikkatinin İkinci Dünya Savaşı’na odaklandığı bir tarihte, Türk hükümeti ikinci bir soykırım tertipledi. Türk milliyetçilerinin bu seferki kurbanı Kızılbaş olarak da bilinen Dersimliler oldu. Bu kırımda yaklaşık 40 ila 70 bin civarında Dersimli öldürüldü, binlercesi de sürgün edildi.
1938 kırımı ve sürgünü, kazai veya tekil bir olay değil, ayrıntılarına varana kadar önceden planlanmış bilinçli bir girişimdi. Hem Türkler’den farklı ve ayrı bir halk olan Dersimliler’e yönelik etnik bir temizlik, hem de Osmanlılar dönemi Kızılbaş kırımlarının bir devamıydı.
1938’de yaşanan feci olaylar bazısı hâlâ hayatta olan görgü tanıkları tarafından sonraki kuşaklara aktarıldılar. Toplu kırımların yapıldığı mevkiler halk tarafından bilinmektedir.
Biz aşağıda imzası bulunanlar yakınlarımıza ve halkımıza yapılan bu katliam nedeniyle T.C devletinden davacıyız. Bizzat kendimiz de hafızamızdan ve hayatımızdan silemediğimiz bu vahşetin izlerini taşıyoruz. 38 soykırımının mahkemeye taşınmasını istiyor, bu doğrultudaki girişimleri destekliyoruz.
*
RİYÊ TERTELÊ DÊSIMİÊ 38İ RA DEWLETA TIRKİYA RA DEWACİYME
Seba ke Mılliyetçiyê Tırki cor ra be cêr ro mılliyetê do Tırk bıafernê, mıletê imparatoriya Osmanıcanê ke Tırk u mısılmani niyê, verbe inan kampanyaê da gonıne vıraşte.
Hukmatê İttıhadkarano ke kar sero bi, Herbê Dinyao Verên xo rê fırsend u mane di ke Hermeniyan werte ra wedaro. Nae de ebe se hazaran ra Hermeniy, Heleni (Urumi) u Asüriy qır kerdi, ebe se hazaran ra ki kerdi menfi (surgın).
Herbê Dinyaê Verêni ra tepeya ke dewleta Osmanıcan rıjiye, jü xor (thaliye) peyda bi, o ki taifa mılliyetçiyanê Tırkana jüye, Kemalistan, kerd pırr. İnan Dewleta Cumhuriyetê Tırkiya nê ro.
Serranê 1937-38 de, yanê demo ke dinya-alem matê/rıqa Herbê Dinyaê Dıyine bi, Hukmatê Tırki terteleêna tertib kerd. Qırbanê mılliyetçiyanê Tırkan na rae Dêsımıci biy, ni Qızılbaşi ki zaninê. Na qır-kerdene de deva devê 40 u 70 hazar Dêsımıcan kişiyay, hazaran ra ki kerd menfi.
Tertele u menfiyê 38i weqatê do tek ya ki qeza ra niyo; a gama xo heni ebe zanıtene eşte ke verde ra planê xo jü be jü vırajiyo. Sarê Dêsımio ke Tırkan ra cia jü mıleto, hem vera cı jü “pak-kerdena etnike” arde pêser, hem ki ê qır-kerdena Qızılbaşan dewrê Osmanıcan de, dewamê xo bi.
Bêtera ke tertelê 1938i de amê mıleti ser de, sahidê ke hona wesê, azo ke tepeya peyda biyo, qısmê dê terteley cı rê qesey kerd. Caê ke mılet qeflan ra ard pêser, qır kerd; sar i caan zaneno.
Maê ke cêr imza xo eşte, sebetanê na az-bırrnaene ra, awa ke be mordeman u mıletê ma rê kerda, dewleta CT ra dewaciyme. Rêça na kergan u bêtera ke ma be xo nêşkiyayme zerre u weşiya xo ra berjime düri, hona ma viri dera.
Ma wazenime ke tertelê 38i bıdiyo mehkeme, kam ke na cihet de gamanê xo erzeno, phışti danime cı.
*
EM JI BO DERSİM 38 AN JI T.C (komara tırk) GILİKERIN
Neteweperıstén Romi jı seri heye bıni dıxwestın ku Neteweyeke taybeti jı bo xwe bıafırinin.Jı ber vi qasi dıji yén ku ne mıslıman u Tırkın dı dema osmaniyan de dest bı qampaniye ke xwini kırın .
Dı wé demé Hukumete İttiatçı lı ser hukım bu u şeré cihané a yekem jı dest pé kıri bu bu.Ew pévajo jı bo ewan wek fırsendek bu u jı xwere kırın bahane u bı sed hezaran Fıleh,Rum u süryani tevkuştın yén mayi ji bı daré zoré koçewarkırın.
Pışti şeré cihané a yekem dawiya Osmaniyan bu u valahiyek çé bu dı wé encaméde Netewepperıstén Kemalist Rabun jı xwere Komara Tırkiyé avakırın.
Dı salén 1937-38 da bala hemu dıné lı ser şeré cihané a duemin bu.U Hukumeté Tırkiyé dest bı tevkuştıneki dın kır.Vé caré qurbanén ewan yén ku wek Qızılbaş tén nasin,li Dersim bu,bun.Dı vé tevkuştınéde dı navbeyni 40 u hefté hezaran mirov hatın kuştun u bı hezaran ji hatın koçewarkırıné.
Tevkuştına 1938 an a dersimi wısa ne bé hemdi bu.Jı méjve ew hazıri u plan hatibu kırın.Dı dıxwestın kémmıletan jı holé rakın u jı nav xwede paqıj bıkın jı xwe ew dı demé osmaniyande heya lı vır berdevamiya tevkuştına qızılbaşan bu bu.
Dı 1938 an de dı pékhatına ewan buyerande hın kes lı jiyanéde sax mabun. U wan ew jan u éşén dılén xwe jı neviyén xwere gotın..Ev cihén ku tevkuştın pék hatibu jı iro yek bı yek té zanin.
Em ewén ku lı jér imza dıdın jı sedem xızm u nasén me u bav u kalén me yén ku bı desté Komara Tırkan hatıne tevkuştıné jı ewan glikerın.
Jı ber ku ta iro jı em nıkarın bandura wé tevkuştıné dı heş u bir a xwede derinin u wé buyeré jı jı nav jiyana xwe de derinin..
Em glikerın u dıxwezın Tevkuştına sala 38 bının ber Dadi Bı her awayi pıştgıriya wé bıkın.
*
TURKEY İS GUİLTY OF THE GENOCİDE COMMİTED İN DERSİM İN 1938
In order to create a Turkish nation from above, Turkish nationalists waged a bloody campaign against non-Turkish and non-Muslim elements of the empire.
The First World War served as an excuse for the Young Turks, the then Turkish goverment, to exterminate Armenians. It was a deliberate and sustain war, in the course of which hundreds of thousands Armenians, Syrians and Greeks had been ruthlessly killed or forced into exile.
The collapse of the Ottomans had left a power vacuum, filled by another section of the Turkish nationalists, called Kemalists at a later time.
In 1937-38, i.e., at a time when world attention was focused on the Second World War, the Turkish nationalists commited another genocide. This time the victims were Dersimis, who are also known as Kızılbash or Alevis. Approximately 40.000-70.000 of them were killed and thousands were taken into exile. The Dersim Genocide of 1937-1938 was on one hand a continuation of the Kızılbash extermination of the Ottoman times and also an extermination of an ethnically distinct and separate people from Turks.
What happened back then has been handed down to the later generations by their parents and grand-parents, who witnessed the onslaught, and of whom some are still alive.
Furthermore the sites of the mass graves all over Dersim are well known and can easily be located if and when need be. The ruins of the country`s cultural heritage including churches belonged to the nations`s Christian section are still visible.
People wish to see the justice served. A search for justice has already began. A legal action against Turkey will at long last be taken at some time in the future.
We, the signatures below, demand justice and support the initiatives aiming to bring Turkey to justice.
*
La Turquie coupable du génocide perpétré à Dersim en 1938

Dans le cadre de leur projet de construction d’une nation turque, les nationalistes turcs ont mené une sanguinaire campagne contre les éléments non-turcs et non-musulmans de l’empire. La première guerre mondiale a servi de prétexte aux Jeunes Turcs, puis au gouvernement turc, pour éliminer la communauté arménienne.
Ce fut une guerre délibérée et durable, au cours de laquelle des centaines de milliers d’Arméniens, de Syriens et de Grecs ont été brutalement assassinés ou forcés à l’exil. L’effondrement de l’empire a laissé un vide politique, rapidement rempli cependant par une autre section de nationalistes turcs, surnommés kémalistes par la suite.
En 1937-38, c’est-à-dire à un moment où l’attention du monde se portait sur les événements annonçant la seconde guerre mondiale, les nationalistes turcs ont commis un autre génocide. Cette fois-ci, les victimes étaient les Dersimis, également désignés comme Kizilbach ou Alévis. Entre 40 000 et 70 000 d’entre eux ont alors été tués ou forcés à l’exil. Le génocide de Dersim de 1937-1938 s’inscrit dans la continuation de l’extermination des Kizilbach de l’époque ottomane ; il s’agit également de l’extermination d’un peuple distinct des Turcs en termes ethniques.
La mémoire de ce qui s’est alors passé a été transmise aux dernières générations par le biais de parents et grands-parents, témoins directs des massacres ; certains d’entre eux sont aujourd’hui encore vivants. Par ailleurs, les lieux des différents charniers à travers Dersim sont bien connus et peuvent facilement être localisés si nécessaire. Les ruines de l’héritage culturel de la région, y compris des Eglises appartenant à la communauté chrétienne, sont encore visibles.
Nous voulons aujourd’hui voir justice rendue. Cette quête de justice a d’ores et déjà commencé. Une action légale contre la Turquie devrait être entreprise à terme.
Nous, signataires, demandons justice et soutien dans les initiatives visant à porter la Turquie devant les tribunaux.
*
ANLÄSSLICH GENOZIDS IM JAHRE
1938 IN DERSIM ERHEBEN WIR ANKLAGE GEGEN DIE TÜRKEI

Zur Schaffung einer strikt einheitlichen Nation, haben die nationalistischen Jungtürken gegen die Völker der Osmanischen Reiches, die weder Türken und noch Muslime waren, eine erbitterte und blutige Vernichtungskampange gestartet. Um den Völkermord an den Armeniern zu rechtfertigen, hat die damalige Regierung der Jungtürken, „Ittihat-Theraki“, den ersten Weltkrieg sowohl als eine günstige Gelegenheit auch einen Anlass dazu genommen.
Während dieser Zeit wurden unzählige Armenier, Griechen,Aramäer und Assyrer ermordet und zu hunderttausenden deportiert.
Nach dem ersten Weltkrieg und dem Niedergang des Osmanischen Reiches wurde das Vakuum der Machtlücke des Reiches wieder durch den anderen nationalistischen Flügel der Kemalisten besetzt, diese haben anschließend die Republik Türkei gegründet.
Nach dem Völkermord an den Armeniern hat der neu gegründete türkische Staat zwischen 1937-38 als die Aufmerksamkeit der Weltöffentlichkeit sich
total auf das Schicksal des zweiten Weltkrieges konzentrierte, einen zweiten Völkermord geplant und ihn exemplarisch durchgeführt. Die kemalistischen Nationalisten haben diesmal den Völkermord an den alevitischen Kizilbas-Dersimern begangen. In diesem Völkermord kamen 40-70.000 Dersimer ums Leben, tausende wurden Zwangsdeportiert. Der 1938er Völkermord und die Zwangsdeportation kann niemals weder als ein Unfall noch als ein einzelner Zwischenfall bezeichnet werden. Dieser Völkermord wurde bis ins Details im Voraus geplant und exemplarisch durchgeführt. Die Dersimer unterscheiden sich von den Türken und sind ein eigenständiges Volk. Der Völkermord an den Dersimern war einerseits ein ethnischer Säuberungsakt des neu gegründeten kemalistischen Staates und andererseits, wie bis jetzt, eine Fortsetzung der Verfolgung und Vertreibung der Aleviten-Kizilbas-Dersimer während des Osmanischen Reiches.
Die Überlebenden des 38er Genozids haben ihre Erlebnisse den kommenden Generationen als Dokumentation übermittelt. Vor allem die Orte, an denen die Massengräber sich befinden, sind durch Zeitzeugen dokumentiert und außerdem weiß die Bevölkerung vor Ort bescheid.
Als Unterzeichner erheben wir hiermit Anklage gegen die Republik Türkei anlässlich des 38er Völkermords an unserem Volk und unseren Angehörigen.
Wir sind persönlich davon betroffen und traumatisiert und tragen Spuren von unsäglichen Schmerzen noch in uns.
Wir unterstützen in diesem Sinne die Initiative und fordern, dass die Türkei wegen des 38er Völkermords und Verbrechen gegen die Menschlichkeit verurteilt wird.
*
ТУРЦИЯ ВИНОВНА В ГЕНОЦИДЕ,
СОВЕРШЕННОМ В ДЕРСИМЕ В 1938г.

В целях создания турецкой нации сверху, турецкие националисты вели кровавую кампанию против нетурецких и немусульманских элементов империи. Первая Мировая война послужила оправданием для младотурок и тогдашнего турецкого правительства, чтобы истребить армян. Это была преднамеренная и организованная война, в ходе которой сотни тысяч армян, сирийцев и греков были безжалостно убиты или депортированы. Крах Османской Империи оставил вакуум власти, который был заполнен другой группой турецких националистов, в дальнейшем названных кемалистами.
В 1937-1938гг., в то время, когда внимание мира было приковано на Второй Мировой войне, турецкие националисты совершили другой геноцид. На сей раз их жертвами стали дерсимцы, которые также известны как кызылбаши или алевиты. Приблизительно 40.000 - 70.000 из них были убиты, а тысячи были депортированы. Геноцид Дерсима 1937-1938гг. был с одной стороны продолжением политики истребления кызылбашей времен Османской империи, а также уничтожением отдельного народа, этнически отличающегося от турок.
То, что случилось тогда, был передан будущим поколениям их родителями и прародителями, которые были свидетелями бешеной атаки, и из которых некоторые все еще живы.
Кроме того, участки массовых захоронений во всем Дерсиме хорошо известны и могут легко быть обнаружены, если когда-то потребуется этого. Руины культурного наследия страны, включая церкви, принадлежащие христианской части народа пока еще видны.
Люди желают видеть победу правосудия. Поиск правосудия уже начат. В будущем будет подан долгожданный судебный иск против Турции.
Мы, ниже подписавшие, требуем правосудия и поддерживаем инициативы, стремящиеся отдать под суд Турцию.

 
        

 

 

 

myspace graphics

**** Ad: Yaoti ***




 
   
 
***

 

****
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol